About akalinburak

Career & Life Coach

Viyana’da dengelendik

Sonunda Londra’ya evimize geldik. Didim’in 37-40 derece sıcağından sonra önce Viyana’da 32 derecede biraz serinledik mi desem bilemedim ama Eylül ayı bize Londra’da 17 derece ile merhaba dedi.

Şu bir gerçek ki, Viyana’nın heykelleri, fıskiyeli çeşmeleri, sanat 🎭 galerileri, bahçeleri, sarayları, binaların ve sokakların şahane mimarisi, şehri bir uçtan bir uca saran tramvayları, 🐴 faytonları ile oldukça serinledik desem doğru olur. Darısı yeni yönetimle İstanbul’un başına diyorum. Umarım 🤞 İstanbul da hakettiği ve özlediği yeşilliğe 🍀, bahçelere ve mimariye kavuşacak.

Her yerde sanat 🎭 var evet. Yeterki biz görebilelim. Sağ beynimizi buna açalım.

Sanat aslında bütünsel bakış açımızı besleyen bir alan aynı zamanda, değil mi? 🧠Mantıksal, analitik ve “yapmak” odaklı sol beynimizin eseri human-doing olmakla, ❤️duygusal, sezgisel ve olmak odaklı sağ beynimizin eseri human-being “olmak” arasında dengede kalmak, daha doğrusu kalabilmek. Hayata dair herşeye dengeli bakabilmek, dengede olmak. Zaten başımız hep dengemiz bozulduğunda zora girmiyor mu? Duygularımız dengesizleşince, tepkilerimiz dengesizleşince, duygularımızı regüle edemediğimiz anlarda kontrolden çıkmıyor muyuz? Hayatımızın hakimiyetini kaybetmiyor muyuz? 


Anda kalamadığımız, gelecek ve geçmiş arasında koşturduğumuz zamanlar dengede olma halimizden uzaklaşıyoruz.
Olmakla yapmak arasında dengede kalma oyunu gibi hayat bence. 🙏🏻Teşekkürler Viyana, sayende sağ beynimizin güçlerini devreye sokabildik, sol beynimizi de sessisleştirebildik. Şimdilik dengedeyiz. Ya Siz?

Sevgiler | @burakakalincoaching

Tatil dönüşü bunalımına karşı öneriler

Yarın hem pazartesi hem de birçok kişi için uzunca bir tatil sonrası işe dönüş günü. Bu yazıyı, beni takip edenlere, bu yazıyı okuyacak ve yarın iş başı yapacak olanlara Pazar akşamı bir ışık olsun, bir faydam dokunsun diye yazıyorum. Tatil dönüşünü sendromsuz veya daha az stres ile geçirebilirsiniz. Nasıl mı? Bir kaç öneri paylaşıyorum.

Şimdiden ilk haftasonunu beklediğinize eminim. Tatile çıkmadan önceki cuma akşam üzeri işlerin hafiflediği, koskoca bir tatil zamanının ufukta uzandığı anlar, o anları düşündükçe Pazartesi sendromunun ağırlığı daha da artıyor değil mi? Peki bunu atlatmak mümkün mü? Evet tabii, tatil sonrası Pazartesilerini daha sakin ve dingin geçirmek mümkün ve herşey sizin elinizde.

Şu kesin ki, tatile çıkmak ya da izin kullanmak ruh halimiz, moralimiz üzerinde pozitif, yapıcı, iyileştirici bir etkiye sahip. Uzun zamandır uzak kalınan günlük iş sorumluluklarına dönüş tam tersine korkutucu ve yıpratıcı olabiliyor. Bugün kumsalda dinlenirken, yarın ofiste oturup mailleri kontrol ediyor olmayı kim tercih eder ki?

Tamam durumu daha da ağırlaştırmayacağım, aksine yaşanması daha kolay hale getirmeye çalışacağım, ama önce aynı şeyleri hissettiğimize emin olalım istedim.

Uzun tatil sonrası pazartesi sendromunun sizi ezmesine izin vermemek için aşağıdaki önereceğim basit aksiyonları alabilirsiniz.

  • Yoğun iş temposuna girmeden önce kendinize zaman ayırmanız rahatlatıcı olacaktır. Pazartesi günü işbaşı yapmadan önce, tatilden Pazar sabahı erken veya daha önce dönerek kendinize iş rutinine alışmak için alan yaratabilirsiniz. Şu kesin ki insan uzunca bir tatilden sonra tatil öncesi günlük rutinine dönmek için zamana ihtiyaç duyuyor. Kendinizi ilk iş günü çok zorlamayın. Tatil öncesi iş temposuna yavaş yavaş ulaşmayı hedefleyin.
  • Tatil zamanında uyku düzeni, işe gidilen zamandaki uyku düzenine göre çok değişiklik gösteriyor. Tatil zamanı daha fazla uyumaya alıştığımız için, tatil dönüşü erken kalkmak bize zor geliyor. Bundan kurtulmak için tatilinizin son günlerinde erken yatıp erken kalkmayı hedefleyin.
  • Tatil boyunca gezdik tozduk, güzel yemekler yedik. Hatta hareketsiz kalmış da olabiliriz bu da fazla kilo ve düşmüş bir endorfin seviyesi anlamına geliyor. Endorfin seviyenizi yüksek tutmaya çalışın. Mutluluk hormonu olarak da isimlendirilen endorfin hayatımızı daha kolay geçirmemizi sağlayan; bizi rahatsız edecek fiziksel ve ruhsal durumları hafifleten bir kurtarıcı. Peki endorfin hormonunun seviyesi doğal yollarla nasıl yükseltilir: en basit yöntem spor yapmak. Dolayısı ile Pazartesi sabah erkenden kalkıp iş başı yapmadan önce güzel bir yürüyüş, yoga, meditasyon, koşu gibi spor aktiviteleri yapabilirsiniz. Ofisinizde bir spor salonu varsa, sabah erkenden spor salonun yolunu tutun, göreceksiniz spor sonrası çok iyi hissedeceksiniz. Unutmayın bu aktiviteleri yaparken an’da kalmaya gayret edin. İyi bir uyku da endorfin seviyesinin yükselmesine yardımcı olacaktır. Ek olarak, Pazartesi stresi ile başa çıkmak için “stres ile başa çıkmanın en etkili yolu” üzerine yazdığım yazıyı da destek amaçlı okumanızı tavsiye ederim. Bu linkten ulaşabilirsiniz.
  • İlk haftanızda yapacaklarınızı işe gitmeden önce planlayın. İlk hafta için kendinize koyacağınız 2 veya 3 ana hedef size itici güç olacaktır, bu hedeflere ulaşmak sizi motive edecektir. Mesela ben özellikle tatil dönüşlerine ekibim ile toplantı koyardım ve toplantının gündemine de hem iş hem de tatil hakkında paylaşım yapabileceğimiz şeklinde ayarlardık. İlk saatlerde ekibiniz veya şirket içindeki iş arkadaşlarınız ile yapacağınız paylaşım toplantıları iş gündemine sakin ve hafif olarak geçişinizi sağlayacaktır.
  • Nefes alın. Evet, bu hafta zor geçecek, krizler de olabilir, buna hazırlıklı olun. Ne olursa olsun nefes almaya yani ara vermeye, kendinizi dinlemeye gayret edin. Yapmanız gereken çok işiniz olacak, hepsini ilk günlerden yapmak zorunda hissedeceksiniz, kendinize gereksiz baskı ve stres yaratmamaya gayret edin. İşte bunun için de yukarıdaki madde önemli, haftayı iyi planlamaya gayret edin en azından sizin bildiklerinize hazırlıklı olmak açısından bu önemli. Hesapta olmayan birşey çıkarsa da, kendinize güvenin. Sıkıştığınız zaman ara verin ve nefes alın.
  • Haftaiçini de keyifli geçirmeye gayret edin. Tatilde keyifli zaman geçirdiniz. Eğlendiğiniz ve keyif aldığınız zamanların birden bire kesilmesi yerine, sevdiğiniz bir arkadaşınızla keyifli bir sohbet, uzun zamandır izlemeyi düşündüğünüz bir filmi izlemek, yeni açılan bir restoranı denemek tatil enerjinizin devam etmesini sağlayacaktır.

Enerjinizin bol olduğu; kendinize iyi baktığınız bir hafta olsun.

Burak Akalin, Sevgiler

@burakakalincoaching

Hedeflerinize başarıyla ulaşmanın büyülü formülü

Evet doğru okudunuz, bu yazımda hedefiniz varsa bu hedefe ulaşmanın formülünü adım adım açıklıyorum. Burada yazdıklarımı bire bir uygularsanız hedefinize başarılı bir şekilde ulaşmanız için yapmanız gerekenlere yani sizi hedefinize götürecek detaylı bir yol haritasına sahip olacaksınız. Hedefiniz ne olursa olsun bu metodu – tekniği kullanabilirsiniz. Valla ne diyeyim kimse bana böyle birşey vermedi bugüne kadar, keyfini çıkartın.

Büyücü Merlin’i biliyor musunuz? Bilmeyenler için kısaca bahsedeyim; İngiliz’lerin efsanevi Kralı Arthur’a kral olması sürecinde yardımcı olan, bir nevi “akıl hocalığı” (ben koçluk ta diyorum) yapan büyücü Merlin. Bu büyücüler üzerine bir yazı değil elbette. Merlin’in hikayesini incelemiş olanlar farketmiş olabilir;

Efsaneye göre, Merlin’in en büyük özelliği geleceği görmesi ve Arthur’un hangi hareketi yapacağını biliyor olmasıydı ve bu sayede zaman içerisinde gelecekten şimdiki zamana bakarak Arthur’a Kral olma yolculuğunda rehberlik etmiş olmasıydı. Bizi burası ilgilendiriyor. Arthur mitinden ne öğrenebiliriz bakış açısı ile baktığımızda ise Merlin Tekniği adı ile bir yönteme ulaşıyoruz. Merlin’in hedefinin Arthur’un Kral olması olduğunu düşünebiliriz.

Merlin yöntemine gelmeden önce, acaba neden hedeflere ulaşmak zor ona bakalım. Zor hedefleri gerçekleştirmek alışılmışın dışında işler yaparak olacak birşey. Bugünün bilgisi ile, bugünden geleceğe bakarak düşünmek insan zihnini zorlayan ve hedefe giden yoldaki var olan veya olmayan engellere odaklanarak düşünmemize neden olan bir metod. Yanılıyor muyum?

Herşeyi, engeller dahil düşünmek çok iyi tabii. Ancak, bugünden geleceğe hedefin nasıl gerçekleştirileceğine odaklanarak düşündüğümüzde, genellikle işi – hedefi nasıl gerçekleştiremeyeceğimiz, engellerimiz, korkularımız, endişelerimiz bizi kontrol etmeye başlıyor. O zor hedefe ulaşmak için sahip olmamız gereken kritik kaynaklara sahip olmadığımız, karşılacağımız zorluklar ve diğer engeller çıkıveriyor karşımıza ve tüm bunlar zihnimizin içinde bizim motivasyonumuzu, yaratıcılık enerjimizi tüketen faktörler oluyor. Dışardan gelen olumsuz etkileri, negatif konuşanları, “yapamazsın, edemezsin” diyenleri saymıyorum bile.

Sonuç ne peki? Zamanında bitmesi imkansız, ulaşılamayan hedefler. Sürekli değişmek zorunda kalan planlar, yol haritaları. Şu anki engellenmiş, limitlenmiş potansiyelimiz ile yapabileceğimiz kadarına ikna olduğumuz hedefleri gerçekleştirip, ancak bir arpa boyu yol aldığımız bir hayat.

Peki hedeflerimizi ilk yola çıktığımızdaki enerjimizi kaybetmeden, başarı ile gerçekleştirmek için farklı ne yapabiliriz? Yapamayacağımızı düşündüğümüz hedefi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izleyebiliriz? Merlin’in yaptıklarını yaparsak bu mümkün. Tabii büyü kısmını değil, yöntemini örnek alsak ve uygulasak yeterli.

Merlin Tekniği, varolan hedefimizi başarı ile gerçekleştirdiğimiz, güçlü bir vizyonu hayal etmekle başlıyor.

En kritik başlangıç noktası bu: Hedefimiz gelecekte planlanan zamanda, planladığımız şekilde gerçekleşti. Bu vizyonu görmek Merlin Tekniğinde çok çok önemli. Ve EVET, işe kendimizi tebrik etmekle başlayabiliriz. Bu bilinen metodların aksine çalışan bir sistem. Zamanı tersinden yaşayarak başlıyoruz, yani hedefe ulaşmak için ne yapmam gerekiyor şeklinde düşünmüyoruz.

İşte Merlin Metodunun formülünü adım adım anlatıyorum:

  • İlk önce başarmak istediğiniz hedefinizi seçin ve bunu açık olarak yazın. Unutmayın hedefinizi bilmiyorsanız ona ulaşmanız imkansız.
  • Şimdi birinci adıma gelebiliriz. Yukarıda yazdığım gibi, işin püf noktası düşünme şeklimiz yani bakış açımız: gelecekteki hedefimize ulaştık ve bugün ulaştığımız gün. Geleceği her zaman hatırlayarak bu adımı oluşturacağız. Birinci adımda yapmanız gereken hedefin tamamlanmış başarılmış halini gözünüzde canlandırın ve neye benzediğini yazın. Hedefe başarılı bir şekilde ulaştınız. Ulaştığınız başarılı sonucun özelliklerini tanımlayın. Başarılmış olan hedefin başarı kriterleri yazın. Olması gereken herşeyi göz önünde bulundurun.
  • Birinci adımı yaparken şunu unutmayın. Şuan aslında gelecek ve biz gelecekten geçmişe bakıyoruz. Bunu daha iyi anlamlandırmak için bir beyaz kağıda uzunca bir çizgi çizin. Çizginin en sağındaki nokta gelecek yani hedefin gerçekleştiği zaman olsun. Çizginin en solundaki nokta da geçmiş zaman yani hedefinize yönelik daha yeni çalışmaya başladığınız nokta olsun.
  • Hatta daha etkili olmasını istiyorsanız, 2 sandalye alın, birisi gelecek yani arzu ettiğiniz hedefi başardığınız zaman oturduğunuz sandalye diğeri geçmiş zaman yani hedefe ilk başladığınız zaman oturduğunuz sandalye. İki sandalyenin arasını oldukça açık bırakın. Yani dip dibe durmasınlar. 2.Adımı her tekrar ettiğinizde gelecek sandalyesini bir adım geçmiş zaman sandalyesine doğru hareket ettireceksiniz (beyaz kağıda çizdiğiniz doğru ile çalışıyorsanız, bu durumda sağdaki noktayı her seferinde sola doğru kaydıracaksınız)
  • İkinci Adımda, Gelecek Sandalyesine oturun. Unutmayın bu sandalyedeki siz hedefinize başarı ile ulaşan sizsiniz. Şimdi gelecek sandalyesinden, geçmişe yani geçmiş zaman sandalyesine bakın ve kendinize şu soruyu sorun: “Hedefimi gerçekleştirmeden az önce hangi önemli aksiyonları gerçekleştirdim? Neler yaptım? Yaptıklarınızı bir kağıda yazın.
  • Üzerinde oturduğunuz gelecek sandalyesini bir miktar mesela bir adım diğer sandalyeye yani geçmiş zaman sandalyesine yaklaştırın ve İkinci adımda kendinize sorduğunuz soruları tekrar edin. Az önce yazdığınız aksiyonları yapmadan bir adım önce hangi aksiyonları aldım, neler yaptım.
  • İkinci adımdaki soruların aynısını, geçmiş zaman sandalyesine ulaşana kadar veya artık yazacak aksiyonlar kalmadığına emin olana kadar tekrarlayın. Her adımda kendinize başka ne yaptım diye sormayı unutmayın. Bunun amacı her adımı sindirmeniz.
  • Bu egzersizin 2. adımını yaparken şu soruları da sorun; “Peki bu aksiyonları alırken hangi engellerle karşılaştım ve onları nasıl aştım”
  • İkinci adımı tekrarladığınız ve kendinize sorduğunuz soruların cevaplarını ayrı ayrı sayfalara yazacaksınız ve herbiri sıralı olsun. Çünkü gelecek sandalyesini sırası ile gelecekten geçmiş zamana getirdik, işlerin yapılış sırası önemli. Sandalyenin her hareketi için aldığınız notlar cevaplar ayrı ayrı yazılmış olmalı ve sıralı olmalı.
  • Şimdi aksiyonları yazdığınız kağıtlara ilk kağıttan başlayarak sıra numarası verin ve sonra onları tersten sıralayın.
  • İşte bugünden geleceğe hedefinizi gerçekleştirmek için yapmanız gerekenler elinizde duruyor.

Şimdi sırada ne var? Hedefinize ulaşmak için yol haritasını hayata geçirmek kalıyor geriye. Neyi, nezaman, nasıl yapacağınız, engeller karşısında neler yapmanız gerektiği artık elinizde. Hedefinize emin adımlarla ilerlerken kendinizi Merlin gibi hissedebilirsiniz.

Bu sayede, olumsuz düşünmek, yapamam diye düşünmek, şu kaynak yok, bu kaynak yok diye düşünmek, problemlerin çevresinden dolaşarak geçici çözümler üretmek yok çünkü Merlin Tekniği “yapabilirim ve yaptım” inanç sistemi bakış açısı üzerine kurulu bir teknik. Bir deneyin göreceksiniz.

Sevgiler, Burak AKALIN, @burakakalincoaching

Herşey mindful olmakla başlıyor

Kendimizi tanımadan ve kendimizi yönetmeden diğerlerini yönetemeyiz.

Peter Drucker

Peter Drucker’ın bu sözü rehber niteliğinde, halbuki neredeyse bütün liderlik programları strateji, insan yönetimi, finansal yönetim gibi konularla başlıyor, kendini tanıma ile ilgili bir bölüm veya kendine ve diğerlerine koçluk yapabilmek çok ama çok önemli doğru bir lider için. Daha önceki yazılarımda da değindim, sakın “işimi çok iyi yaptığım için beni yönetici seçtiler, ben de artık bir liderim” gibi bir rehavete kapılmayın. Liderlik öyle insan yönetmekle, işini yönetmekle olmuyor, bunu siz de pek iyi biliyorsunuz.

İlk odaklanılması gereken konu kişinin kendisini tanıması ve kendisine liderlik etmesi. Konuya tersten başlayınca, yani strateji yapmaktan, bütçe yönetmekten, organizasyon yönetmekten başlayınca bu bir evi çatıdan başlayarak inşa etmeye çalışmaya benziyor. Değil mi?

Drucker’ın dediği gibi Liderlik aslında kişinin kendisini tanıması ile başlıyor.

Kişinin kendi zihninde başlıyor yani.

Liderlik, rehberlik etme işi, değil mi? Önce kendimize rehberlik edeceğiz ki, sonra diğer insanlara, fonksiyonlara, organizasyona liderlik edebilelim.

Bizim kendimizi tanımamız, içimizdeki rehberi görmemiz çok ama çok önemli. Bu da kendimiz üzerinde doğru bir rehberle, koç ile çalışmamız ile daha güvenle olabilecek birşey.

Kendimi tanıyorum, anlıyorum, kendime rehberlik ediyorum; diğerlerini anlıyorum, diğerlerine rehberlik ediyorum, organizasyonu anlıyorum tanıyorum, organizasyona rehberlik ediyorum.
Rehberlik = Liderlik
@burakakalincoaching

Kendi zihnimizin (akıl, zeka da denebilir) nasıl çalıştığını anladığımızda kendi kendimize etkili bir şekilde rehberlik edebiliriz.

Kendimizi etkin bir şekilde anlayarak ve rehberlik ederek, diğerlerini anlayabilir onlara rehberlik, liderlik edebiliriz.

Bunu bu şekilde organizasyon seviyesine kadar çıkartabilirsiniz.

Yapılan bir araştırmaya göre (Kitap: Mind of The Leader) etkili liderler şu 3 ortak temel özelliğe sahipler ki bunlar zeki olmak, saatlerce çalışmak, işi çok iyi bilmek, gibi özellikler değil.

Bunlar belki zaten olması gerekenler ama liderleri etkin ve vazgeçilmez yapan temel özellikler başka. Neler mi?

1) Mindfulness (anda kalabilme, odaklanabilme, düşünceli olabilme, kendisinin ve çevresinin farkında olabilme)

2) Selflessness (bencil olmama, diğerlerini düşünme)

3) Compassion (merhametli, şevkatli olma)

Herşeyin başı ‘anlamak’ ile başlıyor.

Kendini, kendi zihnini aklını tanımak ve anlamak. Bunun için Mindfulness ile başlamak gerekirse bu pratik isteyen bir uygulama.

Ne kadar çok pratik yaparsanız ruh halimiz mindful halinde olur.

Bu işin merkezinde dikkati odaklamayı öğrenmek var. Sakin, odaklı ve salim bir kafa ile ana odaklanmak var.

Dikkatimizi seçtiğimiz birşeye odaklıyoruz aslında. Bu bir email olabilir, bir resim, bu okuduğunuz instagram postu, birlikte olduğumuz kişi, bulunduğumuz toplantı, organizasyonunuzdaki bir kriz anı, işe alacağınız bir yönetici, yeni işiniz için yapacağınız bir mülakat, yapacağınız bir beyin-fırtınası, aranızda problem olan bir arkadaşınızla yapacağınız bir görüşme…

Kendimizi ‘anda’ olmaya, An’ı yaşamaya alıştırıyoruz.

Neyi tekrarlarsak, o kasımız gelişiyor, bunu unutmayalım. Mindfulness’ı pratik edersek emin olun gelişecektir ve öğreneceğiz.

Araştırmalara göre (ki bu araştırmalara internetten, ve yukarda bahsettiğim kitaptan ulaşabilirsiniz) Mindfulness pratiğinin insan üzerinde fiziksel, psikolojik ve iş performansı açısından pozitif etkileri var.

İş performansı kısmı önemli, ve hepimizi ilgilendiriyor değil mi? :):)

Daha güçlü bir bağışıklık sistemini, dengeli bir kan basıncı, daha güzel uykular ve daha az stres. Bunları kim istemez ki?

Mindfulness ile haşır neşir olduğumuzda beynimizin rasyonel düşünmemizi ve problem çözmemizi sağlayan hücrelerinin yoğunluğu artıyor.

Bu sayede ise daha iyi odaklanma, hafızanın güçlenmesi, daha hızlı reaksiyon süresi gibi pozitif sonuçlar ortaya çıkıyor.

Oh ne güzel. Tüm bunlar daha kaliteli bir yaşama işaret ediyor. Aslında herşey bunun için…daha kaliteli bir yaşam.

@burakakalincoaching

Sürekli ve düzenli yapmak şartı ile mindfulness pratiği, bizim yani beynimizin çevresini ve kendi duygularımızı olumlu olarak algılamasını , duygusal dayanıklılığımızı güçlendiren ve pozitif etkileyen çok önemli bir alışkanlık.

Alışkanlık olduğu zaman tüm bu mucizevi olumlu sonuçlar ortaya çıkıyor bu arada.

Siz, mindfulness matriksin neresindesiniz?
@burakakalincoaching

Bu arada yukarıdaki resimdeki mindfulness matriks oldukça bir şey ifade etti bana. Bazı davranışlarımız var ya tak otomatik yaptığımız, butonumuza basılmış gibi, toplantıda birisi bize biraz olumsuz bir şey söylesin tak lafı yapıştırıveririz, ya da olumsuz düşüncelere dalarız, belki de korkuya kapılırız.

İşte o halimiz fokusumuzun minimum olduğu, odağımızın olmadığı, ‘mindless’ yani düşüncesiz, akılsız, dikkatsiz olduğumuz anlar. Bizi kontrolümüzün dışında yani bilinçdışımızdan güçlerin kontrol ettği anlar. Tanıdık geliyor mu?

Sizde bu tuzaklara, bilinçdışı güçlerin ağına düşüyor musunuz? hangi otopilot davranışlarınız var? Üzerine odaklanmakta, düşünmekte fayda var bence.

Sevgiler, Burak Akalın, @burakakalincoaching

Kendimiz için

@burakakalincoaching
Kendine alan yarat

Bazılarımız için bayram; çocukluk anıları ve saf mutluluk demek; kimileri için hergün bayram bayramı dinlenme fırsatı bilip tatile çıkanlarımız da var.

Bayram sizin için her neyi ifade ediyorsa gönlünüzden geçtiği gibi bir bayram geçirmenizi dilerim.
Nasil konumlandırdığınızdan bağımsız; hem bayram; hem de bu haftaki uzun tatil için birkaç önerim var:

  • Bayramlar bir cok güzel değeri hatırladığımız özel günler. Bu vesileyle an’ı yaşamaya gayret ederek şimdiki zamanın bir parçası olmaya çalışın.
  • Hergün kendinize ait kücük bir alan yaratın. Bu her sabah 10 dakikalık meditasyon da olabilir; ya da akşamüstü yürüyüşü de; veya keyif aldığınız bir kitabı okumak da.. Süresine takılmadan; sadece kendinizle kalabileceğiniz bir zamanınız olsun..
  • Hayatta sahip olduklarınız için şükredin; minnettar olun. Sadece nefes alabildiğimiz için bile şükredebilmek; göreceksiniz daha olumlu hissetmenizi sağlayacak.
  • Bazen sadece durmak da bize iyi gelir; yaşadığımız; başımıza gelen herşeyin “insanlik” hali olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
  • Gün içinde durun; kendinizi dinleyin; akışta kalın; beyninizi dinlendiren her ne ise (müzik; spor) onu yapin; ruhunuzu rahatlatın..

Enerjinizin bol olduğu; kendinize iyi baktığınız bir bayram olsun.

Burak Akalin, Sevgiler

@burakakalincoaching

Stres ile başa çıkmanın en etkili yolu

Stresle başa çıkmanın en etkili yolu nedir?

Tatil ve bayram hareketlenmesini yaşadığımız bugünlerde çevremdeki herkes biraz dinlenebilmek, kafasını boşaltabilmek, önümüzdeki 4-5 gun içinde rahatlayabilmenin yollarını arıyor. Günümüz dünyasında tatilleri bu kadar hasretle beklememizin elbet bir sebebi var, bence en belirgin sebeplerinden biri, hepimizin hayatında olan STRES.

@burakakalincoaching

‘Stres yaşamıyorum’ diyenimiz var mıdır bilmiyorum. Yaşantımızın her anında, iş hayatında, okulda, evde, trafikte, sürekli strese maruz kalıyoruz veya bırakılıyoruz. Büyük küçük demeden farklı konular bize dert kaynağı olabiliyor. Yöneticimizin bir sözü veya bakışı, çocuğumuzun ödevini zamanında yapmaması, geç yatmak, erken uyanmak ve uykusuzluk, tuttuğumuz takımın maçı, havanın çok sıcak olması, soğuk veya yağmurlu olması, katılacağımız önemli bir toplantı, yapacağımız performans görüşmesi, terfi beklentisi, almayı hedefledigimiz zam, hayalimizdeki arabanın modeli ve ne zaman alabileceğimiz, tatile nereye gidecegimiz, otel seçimi gibi kendi bireysel küçük sorunlarımızdan tutun da küresel ısınma, dünyamızın nereye gittiği, çocuklarımıza bırakacağımız dünya, S300’ler, Amerika’nın tutumu, ülkeler arasındaki diplomatik oyunlar gibi global konulara kadar bu liste daha uzar da uzar.

Stres ile başa çıkmak için önerilen pek çok yöntem var, neredeyse hepsi de bize stresle başa çıkmak için neler yapmamız gerektiğini söyler durur ama çoğunlukla ‘nasıl’ sorusuna yanıt veremez veya neleri yapmamamız gerektiğini söylemez. Benim önerim sanırım biraz farklı. Ne mi? Aslinda stresi kabullenmek, stresin de insan olmamızın gerektirdiği duygulardan biri olduğunu bilmek, stresli ve agresif anlarımızı normallestirmek. Diğer bir deyişle, sadece ana odaklanarak neler yaşadığımızı anlayıp ve hatta yüzleşip stres nedeni olan şeylere karşı direnmemek, daha esnek olabilmek. Aslında belki de bir anlamda ‘mindfulness’ tarifi yaptığımı anlamış olabilirsiniz.

Sanılanın aksine stres düşmanımız değildir. Araştırmalara göre stresin az bir derecesi motivasyon kaynağı olarak gereklidir bile. Karşımıza çıkan stres kaynağını tehdit olarak görmezsek, onu aşmak için bir çaba da göstermeyiz, yani belki bizi daha da yoracak ekstra birşey yapmamıza da gerek kalmaz. Strese sebep olan her neyse ona karşı direnmemek, düşman olarak görmemek ve o anki duygumuzu kabullenmek söylenildigi kadar kolay değil. Bunu yapabilmek biraz çaba ile, sakin bir zihin ve ana odaklanabilmek ile mümkün. Zihnimiz sürekli olarak geçmiş ile gelecek arasında gider gelir. Geçmişte başa çıkamadıklarımızı ve gelecekte başa çıkamayacaklarımızı düşündükçe de strese gireriz. Bu da duygularımızın farkına varmamızı engeller çünkü an’da değilizdir. Duygular an’da kalarak hissedilebilir, yaşanabilir. Geçmiş ve gelecekteki endişelerimiz ve korkularımız daha da fazla stres olmamıza neden olur. Stres sebebi her ne ise sadece sebebe odaklanmamak, an’da yaşadığımız saf duyguya odaklanmak bizim stresi yaşamamızı kolaylaştırır, stresli anın içinden akmamızı ve zarar görmeden (veya cok daha az zarar görerek) geçmemizi sağlar.

Geçmişten veya gelecekten, aklımız her nerede ise, içinde bulunduğumuz ana geri gelerek aklımızı ve kalbimizi ikna etmemiz gerekiyor. Rahatlamış ve odaklanmış bir ruh halimiz olmalı.

Amerika’da yapılan bir araştırmada 30.000 insanın 8 yıl boyunca rapor ettikleri stres durumlarına bakılmış. Onlara, stresin kendilerine zarar verip vermediğine inandıkları sorulmuş. Sonra da bu 8 yılın sonunda kişilerin sağlık durumlarına bakılmış. Çıkan sonuç çok ilginç; yoğun stres rapor eden insanlar, %43 daha fazla sağlık sorunları çekiyor ve ölmeye çok daha meyilli. Ama asıl ilginç olan, bu oran sadece araştırmaya katılan insanlardan, stresin sağlığa zararlı olduğuna inananları için geçerli. Araştırmada, yoğun stres rapor eden fakat sağlıklarına zarar vermeyeceğini düşünen insanlar, ölüm ve sağlik problemleri riskini daha az taşıyanlar.


Kısacası, stresin size zarar vermemesini istiyorsanız buna stres hakkındaki yargılarınızı değiştirerek başlayabilirsiniz. Stres hakkındaki düşüncelerinizi değiştirirseniz, stresin vücudunuzdaki etkilerini de otomatik olarak değiştirirebilirsiniz. Yani stresle başa çıkmanın en iyi yolu olarak öncelikle onun başa çıkılması gereken bir düşman olmadığına inanmamız gerekiyor.

Elbette strese maruz kalacağız. Stres, yaşadığımız hayatlarımızın bir parçası ve stresle beraber yaşamayı kabullenmemiz gerekiyor. Strese bakış açımızı değiştirerek, stresin bize olan etkisini de değistirebiliriz. Aynı şey bizde strese neden olan herşeye karşı olan bakış açımız için de geçerli. Bu bir insan veya olay ise, o insana veya o olaya karşı bakış açımızı değiştirebiliriz. Sonuçta bundan olumlu olarak yararlanacak olan biziz. Şu soruyu da sorabilirsiniz kendinize: Strese neden olan kişiye karşı siz nasıl davranıyorsanız, bu davranışınız sizi daha fazla strese sokacak mı sokmaycak mı? Davranışınız sizi daha fazla stres olmanıza neden olacaksa, bu davranışı sergilemeyin.

Herkesin tatile cıktığı bugünlerde, stresin size uğramadığı, uğrasa da anda kalabildiğiniz ve duygularınızı kucaklayabildiğiniz güneşli günler dilerim…

Çatıyı Güneşli Havada Tamir Edin

Çatıyı Güneşli Havada Tamir Edin
Çatıyı Güneşli Havada Tamir Edin

Çatıyı tamir etmek için en uygun zaman havanın güneşli olduğu zamandır demiş J.F. Kennedy. 
Çok sevdiğim metaforlardan birisi. Kariyer söz konusu olduğunda da işi aceleye getirmemek, bir plana sahip olmak, en uygun zamanda hareket etmek ve kendini zaman içinde sürekli geliştirmek çok önemli. 

Okumaya devam et

Yeni Yöneticilerin İşini Kolaylaştıracak Öneriler

İnsanlar yöneticilerini bırakır, şirketlerini değil. Yönetici olmak gibi bir kariyer hedefiniz varsa yolunuz açık olsun.

Nasıl bir yönetici veya lider olmak istersiniz?

Bunun seçimi sizin elinizde. Bu seçiminize rehberlik edebilmek için bazı önerilerim olacak. Bu önerilerim, bilhassa ilk yönetici olduğum zaman yaptığım hatalardan öğrendiğim deneyimleri, ve kendi yöneticilerimi gözlemlerken öğrendiklerimi yansıtıyor.

Buyrun; yeni yöneticilere ve yönetici olmak isteyenlere kendi liderlik ve yöneticilik deneyimlerini oluşturmak için bir yol haritası, bazı ipuçları.

Delege edin.

Uzmanken herşeyi siz kendiniz yapıyordunuz ve buna alıştınız. İşlerin çok olmasından dolayı geç saatlere kadar çalışmanız gerektiğini düşünüyorsanız bunu bir sinyal olarak değerlendirin ve şunu unutmayın; artık tabağınızda sizin tek başınıza yiyebileceğinizden çok daha fazla yiyecek var. Ziyafete ekibinizi de davet edin ve yiyeceğinizi paylaştırın yani işleri delege edin. Çalışma arkadaşlarınızın güçlü alanlarını tanıdıkça, onlara ne tarz işler delege edebileceğinizi bulacaksınız. Şunu unutmayın; ilk başta tabii sizden daha iyi yapamayacaklar, siz ilk sefer nasıldınız? Mesela analitik tarafı güçlü olan bir ekip arkadaşınıza bütçe işlerini verebilirsiniz, ekip içinde bütçe konusunu takip etmesini, sizi ve ekibi bilgilendirmesini isteyebilirsiniz. Ya da haftalık toplantınızın yönetimini ekip arkadaşlarınıza sırayla delege edebilirsiniz. İşleri delege ettiğinizde kazanacağınız zamanı nasıl değerlendireceksiniz? Biryanda da bunu düşünmeye başlayın.

Ekibinize fırsatlar tanıyın.

İnanın yetenekli çalışanlar bireysel gelişime, deneyerek öğrenmeye ve sorumluluk almaya sizin onlara sunacağınız maaş, prim, araç, özel sağlık sigortası, hediye çeki gibi parasal yanhaklardan çok daha fazla değer ve önem veriyorlar. Kendi sorumluluklarınızı delege etmenin çok güzel bir yan etkisi de ekibinizdeki çalışma arkadaşlarınıza yeni şeyler yapma, deneyerek, hata yaparak öğrenme ve gelişme fırsatı veriyor olmanız. Bundan daha etkin öğrenme olamaz, çünkü biliyorusunuz ki gerçek davranış değişikliği ve öğrenme konfor alanının dışında gerçekleşiyor.

Mesela sizin yapacağınız bir sunumu ekibinizden bir kişiye delege edip, beraber yapmayı teklif edebillirsiniz, bırakın sunumu o kişi hazırlasın ve sunsun, siz de yanında olun. Bu sadece bir örnek, eminim buna benzer bir çok fırsat hergün ekibinizi bekliyor.

Potansiyeli ve performansı yüksek çalışanlarınıza odaklanın.

Biliyorsunuz ki mevcut bir müşteriyi elde tutmak, yeni müşteri kazanmaktan çok daha kolay. Aynı mantık çalışanlar için de geçerli. Yetenekli bir çalışanınızı mutlu etmek, yeni ve yetenekli bir çalışan bulmaktan ve kazanmaktan çok çok daha kolay. Yetenekli çalışanlarınıza yatırım yaptığınıza emin olun, yukarıdaki 2 madde bunu yapmanıza yardımcı olacak. Bu kişilerin değerli olduklarını, takdir edildiklerini hissettirin ve doğru şekilde ödüllendirilmelerini sağlayın.

Hedef çıtasını yükseğe koyun ve ekibe güvenin.

Yetenekli insanlar büyük, anlamlı işler yapmak isterler. Ekibinize hedefleri verirken çıtayı yükseltin, ve hedefleri anlamlı kılın. Destek isterlerse hedefleri yapabilmeleri için her bir zorlu hedefi daha küçük aksiyonlara veya işlere bölün. Herzaman yanlarında olun ve onlara destek olun. Onlara güvenin, ne kadar büyük işler başaracaklarını göreceksiniz.

Davranışlarınızla örnek olun.

Ekipteki çalışma arkadaşlarınız sizin davranışlarınızı somutlaştırarak örnek alacaklar. Siz detaylarla uğraşır, ufak işlere takarsanız, bir süre sonra onların da sizin izinizden gideceğine emin olun. Babamın bir lafı var tam da buraya cuk oturuyor. “devenin ön ayağının bastığı yere arka ayakları da basarmış”. Bu tavsiyeyi hayata geçirmek için; davranışlarınızı ve yaklaşımınızı her hafta gözden geçireceğiniz bireysel zamanınız olsun. Bunu bir mentor veya koç ile çalışarak da yapabilirsiniz.

Kendinize şu soruları sorun: Bu hafta neleri iyi yaptım? hangi davranışlarımı takdir ediyorum? Neleri daha iyi yapabilirdim? Bir daha yapıyor olsaydınız değiştirmek istediğiniz davranış, yaklaşım hangisi olurdu? Nasıl?

İnanın bu içsel gözden geçirme uzun zamanınızı almayacak ve kendinize ayna tutmanıza yardımcı olacak. Bunu dışsal bir referans noktası yardımı ile, bir aynayla, bir koçla çalışarak yaparsanız çok daha etkin sonuçlar alabilirsiniz.

Ekibinizin başarısı sizin de başarınız. Tam tersi de geçerli.

Uzman olarak çalışırken, haftanıın son günü geriye bakıp kendi başınıza çıkardığınız işlerden gurur duymak iyi hissettiriyordu biliyorum. Artık bir ekibiniz var ve ekibinizin başardıklarınızdan sorumlusunuz. Bu çoğu kişi için zor bir zihinsel ve davranışsal değişimi gerektirir ve zordur. Bu işin eğlenceli ve güzel tarafı da vizyonunuzu ve yapabileceklerinizi çok daha fazla büyütebilirsiniz. Buradan alacağınız mutluluk çok daha büyük olacak.

Takdiri ekibize, bir suç varsa onu da kendinize yansıtın.

Çok sevdiğim bir yöneticim bana şunu söylerdi: “Burak, sorumluluk bende yetki sende”. Yani ben başarısız olunca sorumluluğu o alıyordu, ben başardığımda ben ve ekip olarak başarmış oluyorduk. Yöneticimi yanımda hissediyordum. Ben de doğru iş çıkarmak için çok dikkat ediyordum ve başarıyordum. Ekip olarak bir iş başarıldığında “biz”, başarısızlık olduğunda ise “ben” dilini kullanmayı deneyin, bütün hatayı siz üzerinize alın. Güçlü bir ekip ve güven ortamını sağlamanın çok etkili bir yolu bu. Ufacık bir takdirin neler yapabileceğine tanık olacaksınız.

Bu yazdığım 7 önemli deneyimi kendi iş hayatınızda da uygulamaya ne dersiniz?

Evet diyenlere şu şekilde başlamalarını öneririm: İlk 1 ay içinde önceliklendireceğiniz 3 tanesine odaklanın. Neden böyle söylüyorum hepsini yapmaya çalışmak yorucu olacak ve vazgeçmenize sebep olabilir. Küçük parçalara ayırıp yaparsanız başarıyı ve dolayısı ile sürekliliği daha kolay sağlayabilirsiniz. Sonuçlarını veya sorularınızı benimle paylaşabilirsiniz. Belki size istediğiniz yönetici, lider olmanız için yardımım dokunabilir.

Sevgiler, Burak Akalin

www.instagram.com/burakreis

Doğadan Alınacak Dersler

Yılan’ın düzen içindeki uykusu
Photo credit: @burakreis

Çocuklarla bu hafta doğal yaşam alanlarında hayvanları görmeye gittik. Resimdeki yılanla karşılaştığımda hem yatışındaki düzene hayret ettim hem de doğrusu kendimi korkmaktan alıkoyamadım.

Her ne kadar ürkütücü yaratıklar olsa da, biliyorum ilginc ve cok garip ama, yılanlardan öğrenilecek liderlik dersleri olduğunu biliyor muydunuz?

Neden böyle düşündüğümü açıklamaya çalışayım…

Okumaya devam et

Zamanın Doldu

Değişime direnemeyen Berlin Utanç Duvarı

Berlin Utanç Duvarını gezerken zamana hiç birşeyin direnemediğini bir kez daha deneyimledik. Ne olursa olsun zaman herşeyi değiştiriyor, bu kaçınılmaz bir gerçek. Güzel de bir gerçek. Yıkılmaz denenen Berlin duvarı, bu insan yapımı duvar, zamanın getirdiği değişime direnememiş. Hayatın zaman karşısındaki akışı, değişimi onu da değiştirdi. Duvarı gezerken bu güçlü değişim faktörü “zaman” hakkında düşündüm hep….

Okumaya devam et